Avrupa'da ilk yarıların golcüleri...

Tatile giren Avrupa liglerinde ilk yarıların en golcü isimleri. Verim açısından baktığımızda C.Ronaldo, Burak Yılmaz ve Artjoms Rudnevs başı çeken isimler...

Şimdilik en güzel 5 golümüz...

Bu sezon geride bıraktığımız 16 hafta içinde Galatasarayımız'ın attığı en güzel 5 golün ve gol öncesinin grafik hali... Kuşbakışı da goller fena görünmüyor aslında...

Galatasaray 3 - 1 Samsun - Elmander
Galatasaray 2 - 1 Bursa - Baros
Ankaragücü 0 - 3 Galatasaray - Kazım
Galatasaray 3 - 1 Fenerbahçe - Eboue
Ordu 0 - 2 Galatasaray - Kazım




* İsmin yazdığı nokta - Oyuncunun pozisyona başlangıcı
* Kırmızı şeritler - Top sürme
* Açık kırmızı şerit - Topsuz koşu
* Gri ve açık yeşiller - Pas ve topun gidişi

Bunları da özlemiştik....

Konsantrasyon

Önce Ali Sami Yen’de Fenerbahçe önünde alınan 3-1’lik galibiyet ve oynanan başarılı futbol, ardından deplasmanda Trabzon’a karşı alınan 3-0'lık galibiyet ve son olarak Ordu’da 2-0’la gelen 3 puan...

İyi futbol sinyallerini yavaş yavaş ve özellikle 4-4-2’ye dönmemizle vermişti. Sahada oynanan ve haftalar ilerledikçe daha da olumlu sinyaller veren iyi ve doğru futbol herkes tarafından görüldü. Ancak sadece saha içi de değil aslında. Bazı durumlarda saha içi kadar saha dışında olan olaylar, yapılan açıklamalar, birlikte verilen röportajlar da bir takımın başarısını ortaya çıkarmaya yetiyor. Son haftalarda sahadaki futbol kadar bu da Galatasarayımız’da dikkat çekiyor ki bu beni en az sahadaki oyun kadar keyiflendiriyor. Takımın egosundan arınmış, uyumlu, yanındakine yardım etmekten zevk alan, öğrenmeye açık isimleren oluşması da bunda en büyük etkenlerden.


Ordu maçında da sahadaki analizden çok gollerden sonra yaşanan sevinç, maçtan sonra oyuncuların tek tek sarılıp kucaklaşması öne çıkan noktaydı bence. Yani oyuncuların suratına bakınca o galibiyet kutlamasının, gol sevincinin sıradan olmadığı çok açıktı. Daha önceki haftalarda da Ujfalusi’nin Emre Çolak, Semih hakkında konuşmaları, Eboue’nin röportaja karıştığındaki hava, Muslera’nın gol sevincinde genç Ufuk’un kucağına atlaması, Elmander’in ve Melo’nun arkadaşlarını motive etmesi, yedek kulübesindekilerin hareketleri....Bunlar benim aklımda kalanların bir kısmı aslında. Kesinlikle kazanmak da çok önemli ama bu takımdaşlık, formaya ve arkadaşlarına saygı, birliktelik bence şuan herşeyden daha önemli.

Tabi son olarak bunun mimarlarını da unutmamak gerekir. Fatih Terimli Galatasarayımız’ı böyle görmeyi gerçekten çok özlemiştik...

Doğru transferin huzuru...

Galatasaray’ın bu sezonki parlak başlangıcında ve bize huzur, keyif veren futbolunun altında tabiki başta Fatih Terim olmak üzere birçok etken var. Bu etkenlerin başında da sezon başında maliyetli çok, yaşlı, Galatasaray’ı taşıyamaz eleştirilerine rağmen gelen isimler olduğu da çok açık. Ben futbolcuların oynadıklarında alacakları ücretleri hesaba katmıyorum çünkü 3 yıllık bir sözleşmenin 3 yıldan önce bitmeyeceğinin de garantisi yok. Bu sadece Galatasaray çok para harcadı demek isteyenlerin yöntemi...Sattığımız oyuncuların bonservisleri hakkında konuşurken nasıl ileride oynadıkça alacaklarını hesaba katmıyorsak gelenler için de aynı şey geçerli olmalı...
Gelelim asıl maliyetlere ve bu transferlerin bize ne kazandırdığına...

Şelçuk İnan -- Bonservis bedeli ödenmedi
Ceyhun Gülselam -- Bonservis bedeli ödenmedi
Sercan Yıldırım -- 3 milyon Euro
Engin Baytar -- 1.1 milyon Euro
Okan Derici -- 250 bin Euro
Felipe Melo -- 1.5 milyon Euro kiralama bedeli
Tomás Ujfalusi -- 2 milyon Euro
Emmanuel Eboué -- 3.5 milyon Euro
Johan Elmander -- Bonservis bedeli ödenmedi
Fernando Muslera -- Lorik Cana + 6.75 milyon Euro
Albert Riera -- 3 milyon Euro

Satılan oyunculardan elde edilen gelirleri es geçiyorum. Bu sezon takıma yapılan transferlerin toplam maliyeti 18.1 milyon Euro. Genç Okan’ı dışarıda bırakırsak gelenlerin hepsi A milli forma giyme başarısı göstermiş, Riera dışında gelen tüm yabancılar en az 1 Dünya Kupası’nda forma giymiş, gelen isimlerden Ujfalusi dışındakiler 30 yaşını aşmamış.

Herkesin gözüne Muslera’nın maliyeti çarpıyor ki ilk geldiğinde de eleştirmek isteyenlerin en büyük hedefiydi Muslera. Kaleci konusunda çok aceleci davranıyoruz aslında. Sanki birçok Casillas, Reina, Cech gibi kaleci yetiştirmiş gibi atıp tutmayı çok seviyoruz... 2010 Dünya Kupası’nda 4. olan Uruguay’ın kalesinde 7 maçta 660 dakika görev alırken, turnuvanın en çok kurtarış yapan 2. kalecisiydi. Serie A gibi bir ligde 4 sezonda 97 maça çıktı. Lazio’ya gelmeden önce Tottenham ve Arsenal’in de transfer listesindeydi. Sadece istatistikler ve kariyeri de değil ne kadar yerinde bir transfer olduğunu gösteren. Takıma yeni katılmasına rağmen hem takımdakilerin hem de bizim büyük güvenimizi ve sevgimizi kazandığını düşünüyorum. Sempatik, sıcakkanlı ve hırslı yapısı bizimle de oldukça örtüşüyor.
Atlamadan mutlaka yazmak istedim eli küçük olayını direk geçiyorum da boyu kısa diyeni duydum.. Hakkaten enteresanlıkta sınır tanımıyoruz. Pepe Reina, Gianluigi Buffon, Victor Valdés, Iker Casillas’dan uzun olduğunu bilelim yeter....

Emmanuel Eboué için bu nasıl Arsenal’de oynamış diyenler çıktı. Son 6 sezonda Arsenal formasıyla sezon boyunca 25 maçın altında oynamamış biri için bunları dedik. Ayrıca yaşını bir daha yazalım da boyuna posuna bakıp aldanmasın kimse, 28 yaşında henüz.

Tomás Ujfalusi..Savunmada klasik oldu artık Popescu’dan sonra bir türlü rahat edemiyoruz. O da ilk geldiğinde acaba soruları her zamanki gibi soruldu. Kimisi yaşlı sadece para kazanmak için geldi derken, kimi de çok sert oynuyor 3 maçta bir Galatasaray’ı eksik bırakır diyordu. Tabi bunları söyleyenler Ujfalusi’nin 2000 yılından bu yana sadece 3 takımda forma giyip 70’den az sarı, 5’den az kırmızı kart gördüğünü hiç dikkate almadı. Ki oynadığı ligler Bundesliga (Hamburg), Serie A (Fiorentina) ve La Liga (Atletico Madrid)... Açıkçası Çek milli takımında sayısız maça çıkmış bu kadar tecrübeli bir ismi eleştirmek için çok ucuz şeyler konuşuldu. Belki bu kadar uyumlu, ayaklarını iyi kullanan bir Ujfa beklemiyorduk. Ki özellikle ayaklarını iyi kullanmasına dikkat çekmek lazım. Gerektiğinde sol ayağında da topu iyi kullanan, gerektiğinde Servet ve Gökhan’ın hiç yapmadığı şekilde topla ileriye çıkıp orta sahada boş alan bulmamızı sağlayan hareketleriyle tam da nokta atışı transferlerden olduğunu gösterdi. Sevinmemiz için bir sebep daha var ki o da Semih için büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Semih de iyi bir form yakaladı, iyi bir ikili olduklarını görüyoruz. Ben Ujfa’nın idmanlarda da saha dışında da öğrenmeye açık bir Semih’e çok şey katabileceğine inanıyorum.

Elmander ile ilgili fazla birşey yazmaya gerek yok. Zaten ilk geldiğinde de kendisinden bahsetmiştim. (http://lesleones.blogspot.com/2011/05/johan-elmander.html) Oynadıkça da karakteriyle, sahadaki tavırlarıyla bize ne kadar yakıştığını gördük. Bonservisi elinde olan bir futbolcu neden Premier Lig’i bırakıp Galatasaray’ı tercih eder diye eleştirenler herhalde onun çok da işe yaramayan bir adam olduğunu düşünüyordu. Neyse ki biz yanılmadık, Elmander kendisine güvenenleri yanıltmadı...

Felipe Melo... Bu sezon belki de ruhumuzu en çok yansıtan isimlerden. Bonservisi şu kadarmış, aylık bu kadar vericeklermiş, opsiyonu çokmuş falan filan... Bunlar alırsak konuşulabilecek şeyler. Şuanda bize 1.5 milyon Euro bonservisle mal olmuştur ki oynadığı oyun ve tavırlarıyla bu parayı her türlü karşılaşmıştır. Satın alma opsiyonu 10 milyon Euro bile olsa bence değer, onu da belirtin. Hele ki Bienvenu’nün 4, Adrian Mierzejewski’nin 5, Orhan Şam’ın 3.5, Mustafa Pektemek’in 4 milyon Euro ettiği piyasda Melo için 10 milyon’a fazla demek saçma olur zaten...

Gelen yabancılar içinde herhalde eleştirilebilecek tek isim Albert Riera’dır. Oynadığı mevkii de aslında onun için bir dezavantaj oluşturuyor. Arda’nın oynadığı bölgede daha basit oynayan, tam bir çizgi kenar oyuncusu özellikleri olan Riera ilk haftalarda özellikle fiziki açıdan kötüydü. Çok güçlü ve mücadeleci bir yapısı olmasa da şuan ilk geldiğinden daha iyi durumda. Bir dezavantajı da sağ kanadımız gibi ileriye fazla çıkmayan ve ilk haftalarda kötü olan bir Hakan Balta ile oynaması. Evet bazen La Liga’da, Premier Lig’de oynamış bir oyuncunun yapmaması gerekenleri yapıyor ama daha iyi olmasını beklemekten başka da yapacağımız birşey yok. Takım içinde, gol sevinçlerinde maç sonu görüntülerde, idmanlarda aslında uyum içinde olduğunu ve arkadaşlarıyla da iyi olduğunu görüyoruz. Umarım oyunu da daha iyiye gider. Son olarak kimse Riera’dan Arda’dan beklediklerini beklemesin.. Yoksa daha çok hayal kırıklığı yaşar...

Birkaç kelime de Engin Baytar, Ceyhun Gülselam, Selçuk İnan ve Sercan Yıldırım için söylemek gerekir. Engün Baytar’ın problemlerle dolu bir kariyeri olduğunu biliyoruz. Soru işaretleri vardı ama bir de Fatih Terim faktörü vardı. Kazım Kazım’ın Fenerbahçe performansıyla milli takımdaki performansı arasındaki farkı yaratan Fatih Terim, Engin için de bir fırsat olabilirdi ki bence Engin de kendine biraz olsun çeki-düzen vermeyi başardı. Sahada elinden geleni yapan - zaman zaman yine o agresif tavırlarını görsek de - bir Engin izliyoruz. Selçuk İnan zaten kendinin belli bir standarda sahip olduğunu kabul ettiğimiz oyunculardandı. İleri ve geriyi biraz daha dengeli oynamaya başlamasıyla bizim için çok daha faydalı olacaktır ki 4-4-2’de de 4-5-1’de de Melo ile iyi bir ikili olduğunu düşünüyorum. Ceyhun Gülselam en azından kazanılması açısından doğru bir tercihdi. Şuana kadar fazla forma şansı bulamadı ama fizik ve oyun yapısıyla hem defans hem orta sahada önemli bir yedek şuan için. Sercan Yıldırım ise bir türlü Bursa’da beklenen patlamayı yapamadı. Belli meziyetleri var ama kendini hala geliştirmesi gerektiği açık. Engin gibi Sercan için de Fatih Terimli Galatasaray büyük bir fırsat. Umarım daha çok form tutar ve iyi işler çıkarır.

**************
Bu yazıyı neden yazdım ona gelelim... Sezon başında bu kadar çok para harcanır mı bu transferler yanlış, Muslera kimdir, çok pahalı, Elmander Galatasaray’ı kaldıramaz, Ujfalusi çok yaşlı, futbolu bırakmadan önce para kazanmak için geldi, Melo’ya bu kadar para verilir mi eleştirilerine karşı en azından son yılların en başarılı transfer sezonunu geçirdiğimizi biraz olsun gösterdiğimizi düşünüyorum...

3 puandan çok daha fazlası....


Sıkıntılarla dolu geçirdiğimiz 2 yılın ardından, Fatih Terim’in yeniden yuvaya dönüşü, yanında 2000 ruhunun önemli isimlerini de toplaması, 11 yeni gelen oyuncu, yeni ve farklı bir bakış açısı hepimizin de beklentilerinin artmasına neden oldu. Kolay olmayacağını herkes biliyor ve söylüyordu zaten. Ama inancımız tamdı... Fatih Terim’e inanıyorduk, gelen oyuncuların da hem kariyerleri hem de oynadıkça ortaya çıkan karakterleri bizi daha da çok umutlandırdı. O eski vurdumduymaz isimlerin bile en azından biraz olsun silkelendiğini gördük.

Bir anda her şeyin değişmesini de beklemek hayalcilik olacaktı ki yavaş yavaş hala eksikler olmasına rağmen değişimi görüyoruz. Liverpool maçının tamamında, ligde 9 kişi tamamladığımız G.Antep, Samsun, Bursa maçlarının belirli dönemlerinde gelecek adına olumlu şeyler düşünmemizi sağlayacak o ruhu, o farkı gördük...



Gelelim 7 Aralık gecesine... Olaylara Temmuz’dan bu yana diye girmek istemiyorum çünkü uzadıkça uzuyor...
Ben Galatasarayım’a bakıyorum. Terim’in Galatasaray’ı sadece Galatasaray-Fenerbahçe derbilerini içinde değil, son 10 yılda benim hatırladığım tüm derbiler içinde en iyi maç başlangıçlarından birini yaptı. Forvetsiz sahaya çıkıp, orta sahada kalabalık yapıp, oyunu kontrol etmek isteyen Fenerbahçe’ye karşı orta saha göbeğini aslında sadece 2 adamla tutarak biraz risk de almıştık ama takım halinde çok iyi başlayınca bu eksikliği hiç ama hiç hissetmedik.
Melo, Selçuk oyunu acele etmeden doğru paslarla kurdular. Özellikle Elmander’in de top almak için savunmayı çekmesi rakibin savunma anlayışını oldukça bozdu. Semih Kaya ve Ujfalusi ikilisi de orta sahaya o kadar yakındı ki rakibin topu kapmasıyla kaptırması bir oluyordu.



Maçın genel analizini çok uzatmak istemiyorum aslında. Galatasarayımız ilk yarı boyunca olağanüstüydü. Bunu sadece Fenerbahçe’nin çok kötü olmasına bağlayanlara da söyeleyecek bir laf bulamıyorum artık. İlk yarı kaçanların yarısını atsaydık zaten ikinci yarıya gerek kalmayacaktı. 2. yarı da skor üstünlüğünü ele geçirmiş olmamız biraz daha kontrollü başlamamıza neden oldu doğal olarak. Yine de oyun dengedeydi ki 3. gol zaten işin bittiğini de netleştirdi. Yani uzun bir aradan sonra maç 2-0 iken bile huzurluydum, kaybetme korkusu yaşamıyordum. Aslında bu hissi uyandıran sahadaki, tribündeki herkese teşekkür etmek lazım.

Maçta öne çıkan ufak noktalara dikkat çekmek istiyorum...

*** Geçen yılki kadrosundan (ilk 11 için geçerli) sadece 1 yeni oyuncuyla sahada olan Fenerbahçe’ye karşı, geçen yıldan sadece 3 oyuncusu bulunan bir Galatasaray vardı ki, bu kadar kısa sürede Galatasarayımızın bu kadar uyumlu bir takım olması çok önemli bir gelişme ve değişim. Uyumludan kastettiğim de sadece sahada oynanan oyun değil, tribün, Fatih Terim, oyuncuların hal ve hareketleri, maç sonu açıklamaları vs vs....

*** Sezon öncesi yapılan transferlerin ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha gördük. 6 yeni yabancı oyuncunun 5’i sahadaydı. Geçen yıldan bir tek Milan Baros görev aldı.Yeni gelenlerin performansına bir bakarsak belki daha net anlamış oluruz.

Melo - 4 gol (13 maç)
Elmander - 5 gol,3 asist (12 maç)
Selçuk - 3 gol, 5 asist (14 maç)
Eboue - 2 gol (13 maç)
Ujfalusi - (13 maç)
Riera - 1 asist (13 maç)
Ceyhun - (4 maç)
Sercan - 2 asist (9 maç)
Muslera - (13 maç)

*** Galatasarayımızın dünkü maç kadrosu (ilk 11) rakibinden 2 yaş daha ufaktı. Yaşlı oyuncuları getirdik diye eleştirildiğimiz günleri unutmadık. Ayrıca dün sahada 2 tane 20 yaşında genç vardı, ikisi de alt yapımızdan çıkma....

*** Gol atamıyor diye eleştirilen Galatasaray,an itibariyle ligin en çok gol atan takımıyken, en az gol yiyen 3 takımından da biri....



Son birkaç not daha...
Dün gerçekten de tribünler, yapılan kareografi, açılan pankartlar olağanüstüydü. Emeği geçen herkese teşekkür etmek gerekir...

Elmander’i küçük görenler, Eboue’yi bu nasıl Arsenal’de oynamış diyenler, Ujfalusi’ye emekliliği için Galatasaray’a geldi diyenler umarım bu karşılaşmadan sonra biraz daha sağlıklı düşünebilirler...

GALATASARAY: 3 - FENERBAHÇE: 1

Stat: Türk Telekom Arena
Hakemler: Fırat Aydınus, Serkan Ok, Alexks Taşçıoğlu
Galatasaray: Muslera, Eboue (Dk. 85 Servet Çetin), Semih Kaya, Ujfalusi, Hakan Balta, Melo, Kazım Kazım, Selçuk İnan, Emre Çolak (Dk. 87 Ayhan Akman), Baros (Dk. 69 Riera), Elmander
Fenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Bilica, Yobo, Ziegler, Selçuk Şahin, Emre Belözoğlu (Dk 46 Semih Şentürk), Cristian, Caner Erkin (Dk. 73 Özer Hurmacı), Bienvenu (Dk. 46 Stoch, Alex
Goller: Dk. 33 Eboue, Dk. 41 Elmander, Dk. 66 Melo (Galatasaray), 90+2 Alex (Fenerbahçe)
Sarı kartlar: Dk. 3 Eboue (Galatasaray), Dk. 56 Caner Erkin, Dk. 64 Selçuk Şahin, Dk. 75 Semih Şentürk (Fenerbahçe)

feel devotion.....

armanın peşinde, adanmış hayatlar...


Bazen fotoğraf kareleri, onlarca kelimeden çok daha fazla şey ifade eder...

Futbola saygı duyan adam... David Beckham


Görüp görebileceğimiz en büyük ve en çok saygıyı hak eden oyuncularından biri olan David Beckham, kariyerinin sonlarına doğru 5 sezondur formasını giydiği Los Angeles Galaxy ile Major League Soccer şampiyonluğuna da ulaşmayı başardı. Onun ne kadar kariyerli, ne kadar önemli bir isim olduğundan fazla bahsetmeye gerek yok. Anlatmamız gereken, onu bazı dünyaca ünlü oyunculardan ayıran en önemli nokta. Yani işine, futbola duyduğu saygı. Özellikle bizim kendi futbolcularımızın maalesef bir kısmında olmayan, hatta önemli bazı yıldızlarda bile olmayan bir özellik aslında.

Real Madrid’den sonra çok yüksek paralar ve Adidas’ın katkılarıyla o zamanlar çok daha basit olan MLS’ye transfer olan Beckham için bir kısmımız kariyerine nokta koymadan önce para kazanmayı hedeflediğini düşündük. Para kazandı kazanmasına ama bazıları gibi sadece para kazanmak için gitmediğini de gösterdi. Hem Los Angeles’a hem de MLS’ye büyük katkı sağladığını düşünüyorum. MLS’ye gidenlerin bir kısmının aksine işini yine her zaman olduğu gibi çok ciddi ve disiplinli bir şekilde yapmayı sürdürdü. 2 kere Milan’a kiralık geldiği dönemde de Milan için çok iyi işler yaptı ve yine MLS’ye döndüğünde LA Galaxy formasını giydi. LA Galaxy’de geçirdiği 5 sezon sonunda da mutlu sona bu yıl final maçında Houston Dynamo’yu 1-0 yenerek ulaşmayı başardılar. Beckham bu sezon 15 asistle ligde en çok asist yapan 2. oyuncu olurken, 5 sezon toplamında LA Galaxy formasıyla ligde 74 maçta 11 gol, 31 asistle oynadı.

Beckham’ı futboldan uzak tutabilecek onca etken varken, onun işini, futbola fazla da alışık olmayan bir ülkede olmasına rağmen çok iyi şekilde yapması, ne kadar da büyük ve saygı duyulması gereken bir oyuncu olduğunu göstermeye yetiyor aslında…

Nice 88 yıllara...


29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun

154 yıl önce bugün…



Bilinen en eski futbol kulübü ( en azından kayıtlarda bu şekilde ) Sheffield Football Club’ın doğduğu gün, bugün. Kendilerinin tanımıyla 154 yıl önce bugün Nathaniel Creswick ve William Prest önderliğinde bir grup Sheffield aşığı tarafından kuruldu Sheffield FC...

Aynı zamanda kurulduğu dönemde her hangi bir bağlayıcı kurum da olmadığından futbolun bilinen ilk yazılı kuralları da kulüp kurucuları tarafından yazılmıştır.

154’üncü yılını kutlayan kulübe 2004 yılında FIFA tarafından futbola hizmetlerinden dolayı o zamana kadar sadece Real Madrid’de bulunan ‘Asırlık Liyakat Nişanı’ da verildi.

İlk golü, ilk tacı, ilk korneri, ilk autu bir bakıma onlara borçluyuz…

Kuzey'de dikkat çekenler....

İskandinav ligleri kışın gelmesiyle sona eriyor. Finlandiya’da ligin bitimine 3 hafta olmasına rağmen HJK Helsinki en yakın takipçisi İnter Turku’nun 19 puan önünde ve 24. şampiyonluğunu ilan etti. İsveç Allsvenskan’da ise son hafta maçlarına çıkılıyor. Allsvenskan’da da Helsingborg 7. şampiyonluğunu son maçlar öncesi garantiledi.
Birçok önemli yıldızı Avrupa sahnesine taşıyan İsveç ve Finlandiya liglerinde bu sezonda bazı isimler kendilerinden sıkça söz ettirmeyi başardılar. Bu isimlerden birkaçı…



Mattias Ranégie (Malmö / Forvet) - 14.06.1984

Önceki yılda da Hacken ile başarılı bir performans sergileyen Mattias Ranégie, bu sezon Hacken formasıyla ligde 22 maçta 18 gole imza attı. Zaten başarılı performansı sezon bitmeden yüklü bir miktara Malmö’ye transfer olmasını sağladı. Güçlü fiziği ve uzun boyuyla dikkat çeken golcü ceza sahasında çok etkili oluyor. Bu sezon Hacken ve Malmö formalarıyla attığı 23 golün 21’ini ceza sahasında içinden kaydetti. Malmö’de göstermesi muhtemel başarılı performansla Avrupa’nın orta halli takımlarına da transfer olabilecek bir potansiyeli var. En büyük dezavantajları yaşı ve daha önce sadece 1 kere İsveç dışında futbol oynama şansı bulması ki İsveç dışına 24 yaşındayken gitti. Hollanda 2. Ligi onun gibi golcüler için fırsattır aslında fakat sakatlık sorunlarını bir türlü atlatamayınca vasat bir performansın ardından geri dönmek zorunda kaldı.
*** Hollanda macerası sırasında 2008’de futbolu ilk takımında bırakmayı isteyen Marc Overmars’la birlikte forma giyme şansı buldu.
*** 2010 yılında Hacken taraftarı tarafından sezonun en iyi oyuncusu seçildi.



Mervan Çelik (GAIS / Orta saha-Forvet) - 14.06.1984

Son 2 sezona baktığımızda GAİS’in Wanderson Do Carmo ile birlikte en göze çarpan isimlerinden biri Mervan Çelik. Konya’lı bir ailenin ( 41 numaralı formayı da bu sebepten istemiş) oğlu olarak Göteborg’da doğup, şuana kadarki tüm kariyerini Göteborg’da sürdüren Mervan henüz 21 yaşında olmasına rağmen 4 sezondur GAİS forması giyiyor. Özellikle de son 2 sezon istikrarlı bir 11 oyuncusu oldu. Bu sezon, ligde önceki sezonlara göre çok daha büyük bir katkı sağladı. Bunu zaten attığı gol sayısından da çok net bir şekilde görüyoruz. 2010 sezonunda sadece 3 golü bulunan Mervan, bu sezon 14 gole ulaştı. Oyunun 2 kanadında hücuma yakın oynasa da bu sezon onu daha çok sağ kanada yakın gördük. Kanat oyuncusu olmasına rağmen gol yollarına çok yakın oynuyor. Bu sezonki 14 golünün 13’ünü ceza sahasının içinde buldu. Son haftası oynanacak ligin en çok gol atan orta saha oyuncusu olma unvanına da sahip. Sözleşmesi 2011’in sonunda bitecek olan genç ismi GAİS’in daha fazla elinde tutamaması da sürpriz olmaz. Belki de yazın yazıldığı gibi Türkiye’den bir kulüple anlaşır.
*** Helsingborg’un ve İsveç’in son dönemde en çok göze çarpan isimlerinden Alexander Gerndt’in 4 milyon Euro’ya transfer edilebildiği bir dönemde Mervan için de çok da uçuk sayılmayacak bonservis bedeli ödenip değerlendirilebilir. Ayrıca sözleşmesini uzatmazsa Ocak’ta serbest.



Jiloan Hamad (Malmö / Orta saha) - 06.09.1990

Henüz 21 yaşında olmasına rağmen İsveç’in geçen yılki şampiyonu Malmö orta sahasının son 3 sezonda değişilmez ismi olan Jiloan Hamad ilk kez A takım formasını 2008’de Roland Nilsson takımın başındayken giydi. İlk sezonunda Allsvenskan’da sadece 3 maça çıktı. Devam eden 3 sezon boyunca ise takımın en istikrarlı isimlerinden olmayı başardı. Tam olarak oyun kurucu gibi oynamasına rağmen bu 3 sezon boyunca 5 golün altında düşmemeyi de başardı. Ki geçen sezonki şampiyonlukta attığı 9 golle büyük pay sahibiydi. Bu yılki performansı da oldukça yeterli seviyede. İlk kez 2010’da giydiği İsveç U 21 takımın uzun süre kaptanlığını da yapan genç isim 2 kez A milli formayı giyme şansına ulaştı. Bu sezona çok iyi başlayan Hamad Ağustos’ta ayın en değerli oyuncusu seçildi. Malmö’nün lige iyi başlamasında önemli bir rol sahibiydi ancak ardından Avrupa kupası maçlarının da girmesi Malmö’nün ve doğal olarak Hamad’ın da performansını olumsuz etkiledi. Çalkantılı dönemde formasından bir dönem uzak da kalsa yine lig sonuna doğru hem onun hem Malmö’nün performansı arttı. Orta sahanın sağında da oynayan Hamad’ın en önemli özelliği sürati ve tekniği. Duran toplarda da etkili diyebiliriz.
*** Futbola başladığı BK Forward takımıyla Division 1 Norra’da (3. Lige denk geliyor) ilk maçına çıktığında henüz 16 yaşındaydı.



Erdin Demir (Trelleborg / Defans-Orta saha) - 27.03.1990

Ayağı kırılana kadar futbolu Malmö’nün genç takımlarında sürdüren Erdin Demir sakatlığın ardından ara verdiği futbol hayatına Limhamn Bunkeflo’da döndü. Genç oyuncu bu yıl transfer olduğu Trelleborg’da göz dolduran bir sezonu geride bıraktı. Trelleborg adına pek iyi bir sezon olmadı ama Erdin Demir takımın ligde en fazla süre alan ismi olmayı başardı. Sol bek ve sol açık mevkilerinde de görev yapabilen Erdin, ilk kez İsveç U 19 milli formasını 2008 yılında giydi. Bu sezonki etkili oyunuyla İsveç 21 yaş altı takımına da seçilen Erdin 2013’te İsrail’deki şampiyonanın eleme gruplarındaki 4 maçta 4 asistlik bir performans sergiledi.


Branimir Hrgota (Jönkoping / Forvet) - 12.01.1993

Branimir Hrgota, Superettan’daki formuyla üst ligdeki ekiplerin dikkatini çekti. Ligde kalma mücadelesi veren bir takımda 17 yaşında bu kadar gol atmak önemli bir başarı. Bu başarısı sayesinde genç milli takım formasını da giydi bu sezon. İsveç U 19 takımıyla genç oyuncu bu sezon 3 maça çıktı. Jönköping formasıyla ise ligde 16 golü bulunuyor. İsmi özellikle GAİS’le anılıyor.


Mika Ojala (İnter Turku / Orta saha) - 21.06.1988

Futbola 4. lig ekiplerinden Paimion Haka’nın genç takımında başlayan Ojala, 18 yaşından beri İnter Turku forması giyiyor. O sezondan bu yana İnter Turku formasıyla ligde 20 maçın altına düşmeden başarılı bir grafik çizdi. Bu sezonki performansı da İnter Turku’nun zirveye oynamasında en büyük etkenlerdendi. Attığı 16 golün yanı sıra, pasör özelliği ve yaptığı 17 asistle çok başarılı bir sezonu geride bıraktı. Yaşının da genç olması nedeniyle Finlandiya’da daha fazla kalmayacağını da düşünüyorum. Forvet mevkiinde ve hücum bölgesinin sağında da görev yapabilen Ojala Finlandiya genç milli takımlarında da forma giydi. A milli formayı ise ilk kez 18 Ocak 2010’da Güney Kore’ye karşı giydi.


Akseli Pelvas (HJK Helsinki / Forvet) - 08.02.1989

Henüz 14 yaşındayken Helsinki’nin genç takımına transfer olan Akseli, 2 yılın ardından Helsinki’nin reserve takımı Klubi’de oynamaya başlamıştı. İlk kez 2007’de Helsinki A takımı forması giyen Akseli, 2008’de kısa bir Mariehamn macerasını ardından 2009 sezonuyla birlikte Helsinki’nin düzenli oynayan isimleri arasında girmeyi başardı. Bu sezon şampiyon olan Helsinki kadrosunun en önemli golcülerinden olmayı başardı. Helsinki’de Juho Mäkelä’nın ayrılmasının ardından gol bölgesinde sıkıntı yaşanması bekleniyordu fakat Akseli Pelvas ve Teemu Pukki ikilisinin önderliğinde çok başarılı bir sezon geçirip şampiyon oldular. Teemu Pukki de bu sezonun göze batanları arasındaydı. Ancak o zaten Schalke’ye transfer olduğu için yazmanın pek de bir anlamı kalmadı. Pelvas da bu sezon olmasa bile ilerleyen sezonlarda Avrupa’ya açılacak isimlerin en başında geliyor.
*** 2010 sezonunun başında yaşadığı sakatlık onu 3 ay sahalardan uzak bıraktı. Ardından takımına yeniden katıldığında sakatlığında da vermiş olduğu etkiyle beklentileri tam anlamıyla karşılayamadı. 2011 ise onun için çok başarılı geçti. Bu sezon takımıyla olan sözleşmesini 2013’e kadar uzattı.

Bir zamanlar Highbury....






İlk resimlere bakınca çıkarmak zor ama artık Arsenal’in belki de en görkemli dönemlerine ev sahipliği yapmış Highbury’nin yeni görünümü. Stadın yerinde artık görkemli Highbury Square yer alıyor...
Bir Arsenal taraftarı için burada oturmak zaman zaman hüzünlü de olsa çok büyük bir keyif olmalı...


Yenilmezarmada....


Daha yolun başındayız....



Downfall




Sezona sorunlarla başlayan Arsenal Wenger'in çalıştırdğı dönemde ligdeki en kötü 7 haftasını geride bıraktı. Sadece 7 puanları var ve ilk kez 7. hafta sonunda yedikleri gol sayısı attıklarından daha fazla...

Belki de zaman ayrılık zamanıdır.....



Against modern football

Herkes güzel, büyük, ihtişamlı, koltukları rahat statlarda futbol izlemek ister… Ama kimilerine göre daha ''barbar'' da olsa ben üstteki videoyu tercih edenlerdenim…





Ekim 1905 – İyi ki doğdun Galatasaray’ım…


Bu aşkın doğuşunu sağlayanları sevgi ve saygıyla anıyoruz…

Ali Sami Yen, Asım Sonumut, Emin Bülend Serdaroğlu, Celal İbrahim, Bekir Sıtkı Bircan, Reşat Şirvanizade, Refik Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver



'Amacımız bir isim ve renk sahibi olmak, yurtta ve dünyada zaferler kazanmaktır.'

1 Ekim 1905 Ali Sami Yen

Arayış...


İstanbul Bld 2 - 0 Galatasaray

Galatasaray 3 - 1 Samsun

Karabük 1 - 1 Galatasaray



Galatasaray SK Football Formation by Les Leones - Turkey Soccer


Galatasaray SK Football Formation by Les Leones - Turkey Soccer


Galatasaray SK Football Formation by Les Leones - Turkey Soccer

Lige çok da iyi başlayamadığımız bir gerçek... 3 maç da farklı senaryolarla oynandı zaten. 3 maç için oyunun belli bölümlerinde çok iyi bir görüntü çizerken, kimi zamanlarda da ne yapacağını bilmeyen bir Galatasaray gördük. Aslında ilk haftalar için çok da anormal sayılmaz bu gibi gel-gitler. Zaten bir arayış içinde olduğumuz gerçeği de var. İlk 2 maça 4-3-2-1 ile başladık ki 2. maçta mecburen daha farklı bir sisteme geçip, iyi de sonuç alınca Karabük maçında da bu düzeni bozmadan sahada yer aldık. Belki gözlem açısından çok önemli bir karşılaşma olacaktı ki Muslera’nın oyunun başında atılması, uzun zaman sonra 4-4-2 ile izleyeceğimiz Galatasaray’ımızı da bu düzende adam gibi izlememize engel oldu.

Yine de şu 3 maçın kısa bir özetini yapacak olursak henüz Fatih Terim’in de nasıl bir düzende sahaya çıkacağımıza tam olarak karar veremediğini düşünüyorum. Belki anlayışımız sahaya dizilişimiz ne olursa olsun aynı olacaktır ama yine de formasyon olarak bir soru işareti taşıyoruz. 4-3-2-1’de de iyi sinyaller verdik 4-4-2’de de… Bize şuan en uygunu budur demek zor ancak yine de sanki 4-4-2’yi daha iyi uygulayabiliriz gibi duruyor. En azından şuana kadar izlediğim maçlar bunu gösterdi. İyi bir Baros, Sercan’la da Elmander’le de başarılı işler çıkartabilir. Ancak burada kilit ismin Sercan olduğunu düşünüyorum. Oyun stili olarak Elmander’le de Baros’la da iyi bir uyum yakalayabilir. Yani en azından ileri uçta Sercan’ın yanındaki ismin değişebileceğini düşünüyorum. Zaten en kilit nokta da burası gibi görünüyor. Diğer bölgeler daha esnek ve daha alternatifli.

Önümüzdeki Eskişehir maçı ve sonrası artık düzenin yavaş yavaş oturması gerekiyor. Ne oynayacağımızda Eskişehir ve Ankaragücü maçlarıyla ortaya çıkacaktır.



***
Bu arada artık milli formayla kaç maç oynadığının bir önemi olmadan, ayağa pas yapamayan, top çıkarmayı beceremeyen stoperimiz Gökhan Zan ilerleyen haftalarda umarım daha az forma şansı bulur. Gökhan Zan'da ısrar etmektense Semih Kaya gibi bir isme şans vermek çok daha iyi olur. En azından Semih hata yaptığında ya da pas atmayı beceremediğinde üzülmeyiz, gençliğine tecrübesizliğine veririz. 30 yaşında bu işi 'profesyonel' anlamda yapan ve Türkiye'nin en önemli takımında oynayan milli bir stoperin artık amatör düzeyde yaptığı hataları görmek istemiyoruz.

METİN OKTAY

''her güzel şeye benzeyebilirken o
hiçbir şey benzemezken o'na...''


saygıyla anıyoruz....

İç transfere çok harcıyoruz!!!

4 büyüklerin son 3 sezonda iç transfere harcadıkları para yaklaşık 42 milyon euro… Bu sezon gelenler adına konuşmak erken ama geçtiğimiz 2 yıla baktığımızda biraz fazla harcıyoruz gibi duruyor… Bu kadar para harcayınca karşılığını da bekliyor herkes doğal olarak.

GALATASARAY
Engin Baytar (Trabzonspor) - 1.100.000
Çağlar Birinci (Denizlispor) - 1.500.000



BEŞİKTAŞ
Ersan Gülüm (Adanaspor) - 2.000.000
İsmail Köybaşı (Gaziantepspor) - 5.500.000
Mustafa Pektemek (Gençlerbirliği) - 4.000.000
Cenk Gönen (Denizlispor) - 1.000.000



FENERBAHÇE
Sezer Öztürk (Eskisehirspor) - 2.750.000
Orhan Sam (Genclerbirligi) - 3.500.000
Serdar Kesimal (Kayserispor) - 4.500.000
Gökhan Ünal (Trabzonspor) - 3.500.000
Özer Hurmaci (Ankaraspor) - 4.500.000
Mehmet Topuz (Kayserispor) - 9.000.000



TRABZON
Volkan Sen (Bursaspor) - 3.600.000

Calciopolli ve Milan


Kısaca, Milan’ın şike yaptığı sezon sonunda Şampiyonlar Ligi’ne gitmesi ve o sezon Şampiyonlar Ligi’ni kazanması olayı…

Meşhur skandal ‘Calciopoli’… Milan, Juventus, Fiorentina ve Lazio’nun ağır cezalar aldığı olay İtalya’da halen konuşuluyor… Bizim için önemli olan noktası Milan. Fenerbahçe ile kıyas yaparken atlamamak lazım...

Milan’a verilen 2 önemli ceza var. Birincisi 2006-2007 sezonuna -8 puanla başlar. Asıl önemli olan ise 2005-2006 sezonu ile ilgili verilen…Federasyon, tahkim ve itirazlar sonrası son karar olarak Milan’a o sezonki (2005-2006) 30 puanını silme cezası verdi. Yani 88 puan toplayan Milan’ın puanı 58’e düşürüldü. Puanı 58’e düşen Milan ona rağmen 58 puanla Serie A’da 3. sıraya kadar düştü. 3. sıraya düşmesi nedeniyle de normalde Şampiyonlar Ligi’ne direk gitmesi gerekirken, eleme oynayarak katıldı. Yani orada Milan’a ceza verilmesine rağmen puanı yettiği için Şampiyonlar Ligi’ne gidebildi. Yani İtalya Futbol Federasyonu’nun Milan’ı men etmesi gibi bir durum yok. Ceza verildi ona rağmen Milan Şampiyonlar Ligi potasında kaldığı için katıldı… Ki İtalya’da bu iş çok kısa bir sürede halledilip cezalar belirlenmişti….
Bizdeki durum biraz daha farklı….


''Kewell from Galatasaray''

Kewell From Galatasaray

Bazıları vardır, unutulmaz… Kewell da bizim için onlardan biri. Belki çok başarılı bir dönemimize denk gelmedi ama saha içindeki, saha dışındaki, idmandaki tavırlarıyla, her yönüyle bizim için çok ayrı bir yer edindi. Ayrılmamasını istediğimiz isimlerin gidişine alıştık, özellikle de bu sene... Yine de o nereye giderse gitsin kendi tabiriyle dediği gibi O ‘Galatasaraylı Kewell’ olarak kalacak bizim için…

Kariyerine Avustralya’nın Melbourne Victory takımında nokta koyacak. Umarız bir gün yine bir şekilde yollarımız kesişir. Kesişmese bile ‘‘Oz Büyücüsü’’nü unutmayacağız…



My name is Harry Kewell, Kewell from Galatasaray. Through my football career, i've felt many times, i've been pushed. They said "It's over", they said "He can't stand up, he can't play". I was reborn at Galatasaray. I've found friendship and happiness at Galatasaray. I've learnt one thing really well is such a privilege to be a part of Galatasaray

‘‘Efsane’’nin doğuşu…13 Ağustos 1970



Bir Newcastle United Efsanesi... Alan Shearer

19 senelik futbol kariyeri boyunca sadece 3 kulüpte profesyonel anlamda futbol oynayan Shearer’ın yeri Newcastle taraftarı için apayrı. 356 kez Newcastle forması giyip, 176 gole imza atan ‘Efsane’ bugün 41. yaşını doldurdu… İyi ki doğdun, iyi ki seni izleme şansına sahip olanlardanım...



Kaptan'a veda....

Kızsak da, sinirlensek de, zaman zaman üzsek, üzülsek de ne O'nun Galatasaraylılığı, ne de bizim O'na sevgimiz değişmeyecek... Artık Avrupa'da bir takımı daha takipteyiz. Atletico Madrid'de en az bizde olduğu kadar başarılı olmasıını dilemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.



Premier Lig'in yeni gençleri..

Premier Lig’e bu transfer sezonunda terfi eden gençler… Bir kısmını belki sadece birkaç maçta izleyebileceğiz. Bazılarına ise çok büyük paralar harcandı ve iyi işler çıkarmaları bekleniyor.
Lukaku içlerinde en poüler olanı. En merak edilmesi gerekenlerin başında ise Sunderland'in aldığı Wickham geliyor...


MAN UTD
Phil Jones (1992) - BLACKBURN

CHELSEA
Romelu Lukaku (1993) - ANDERLECHT
Thibaut Courtois (1992) - GENK
Oriol Romeu (1991) - BARCELONA B

ARSENAL
Carl Jenkinson (1992) - CHALRTON
Alex Oxlade Chamberlain (1993) - SOUTHAMPTON

FULHAM
Pajtim Kasami (1992) - PALERMO

SUNDERLAND
Connor Wickham (1993) - İSPWİCH

EVERTON
Eric Dier (1994) - S.LİZBON
Dan Burn (1992) - DARLİNGTON

NEWCASTLE
Mehdi Abeid (1992) - LENS

TOTTENHAM
Souleymane Coulibaly (1994) - Siena
Cristian Ceballos (1992) - Barcelona B

Audi’n varsa, otopark bedava…


Manchester United’ın bu sezonki resmi araba sağlayıcısı Audi… Audi ve Man Utd, taraftarlara da bir güzellik yaptı. 2011/2012 sezonunda ManU’nun Old Trafford’da oynayacağı maçlara gelen Audi sahiplerinden park ücreti alınmayacak… Akıllıca...

Avrupa'daki şirket kulüpleri...

Şirketlerin sahip oldukları, ortak oldukları ya da uzun süreli anlaşmaları olduğu Avrupa kulüpleri….

Sochaux, PSV, Leverkusen ve Wolfsburg için bağlı oldukları şirketlerle doğup büyüdüler dersek yanış olmaz...Zaten logolarında ya da isimlerinde de bunu görüyoruz...



FC Sochaux-Montbéliard – Peugeot

FC Red Bull Salzburg – Red Bull

RB Leipzig – Red Bull

Bayer Leverkusen – Bayer

VfL Wolfsburg – Volkswagen

Juevntus – Exor S.p.A. ve Agnelli Ailesi (FIAT)

PSV Eindhoven – Philips

Gaz Metan Medias – Gaz Metan

Dinamo Moskova – VTB Bank

Zenit – Gazprom

Charlton – CAFC Holdings Limited

Avrupa futbolundaki Arab sermayesi...


Futbolun değişen yüzü, var olduğundan bu yana artarak popülerliğini koruması, getirdiği ekonomik güç, sınırsız reklam yapabilme olanakları ve kazandırdığı prestij son yıllarda zengin Arap sermayesini Avrupa’ya çekiyor…Bir kısmını biliyoruz… Birkaç tane de kıyıda köşede kalan var…. Beki bilmediklerimiz de vardır...

Bir başka Arap rüyası...Malaga



Resimdekiler: Cazorla, Sanchez, Mathijsen, Monreal, v.Nistelrooy
Isco, Bounanotte, Joaquin, Toulalan

Avrupa futbolundaki Arap sermayesi her geçen gün artıyor. Buradaki hikayenin baş kahramanları ise Malaga ve Katar’dan Şeyh Sheikh Abdullah Al-Thani… Haziran 2010’da kulübü satın alan Abdullah bin Nasser bin Abdullah Al Ahmed Al Thani ilk yılında da kulübe önemli isimleri parasal destekle katmıştı ancak bu yılki transferlerin yanında bu hiçbir şey.
Şeyh kesenin ağzını bu yıl sonuna kadar açtı. Hatta şuan için Malaga Avrupa’da transfere en fazla para harcayan kulüplerin başında geliyor. Kimler alınmadı ki???

Ruud van Nistelrooy, Diego Buonanotte, Joaquín, Joris Mathijsen, Santi Cazorla, Jérémy Toulalan.. Bunlar en göze batanlar ki Cazorla transferi baya şaşırtıcı oldu aslında. Bunların yanında daha sönük kalmasına rağmen Nacho Monreal, Isco ve Sergio Sánchez de kadroya dahil edildi…
Bakalım bu seferki Arap rüyası ne kadar sürecek ya da nasıl bir sonla bitecek…