Bu yazı ağır derecede ''fanatizm'' içerir...

Başka ne haftalar öncesinden heyecanlandırabilir ki bizi ya da başka ne günlerce suratımız asık gezmeye itebilir bizi... Sadece tuttuğumuz takımın oynadığı bir 90 dakika değil elbet... Bunu sadece 90 dakika gibi görüp, öyle yaşamayanlardan olmanın ayrıcalığını bilmek, hissetmek farklıdır. 


Bunu bir hayat gibi yaşamaktır aslında makbul olan. Beş gün sonra oynanacak bir maçı her gece yastığa başımızı koyduğumuzda düşünmeye başladığımızda, içimizdeki birşeyleri kıpırdanmaya başlatandır bu sevginin özeti. Sadece geceleri de değil... Bazen iş yerinde, ofiste, kimi zaman dersin en önemli noktasında, arkadaş sohbetinde, otobüste otururken gördüğün trafik ışıklarında, bazen nice hatılarına ev sahipliği yapmış şimdilerde bomboş olan bir arsada, bazen de sokak tabelalarında yakalar bu his bizi. Alır götürür o anla ilgisi olmayan bir yerlere ve yüzümüzü bir tebessüm kaplar, kimse anlamasa da hepimizin aklından aynı şey geçer. Hatıralarımız, anılarımız, yaşadıklarımız, tepkilerimiz farklı da olsa 'özne'miz aynı, GALATASARAY...

Bunun içindir ki gecenin 3'ünde uykunuzun en bastırdığı anda aynı duyguları paylaşan insanlarla ''Unutulmaz Maçlar''ı açıp izlemek garip gelmez bize. Ya da çoğunda hiçbir sonuca varılmasa da saatlerce transfer edilecek oyuncu için konuşmak sıkmaz bizi. Amaç Galatasarayımız ise kim saatlerini vermekten şikayet edebilir ki...


Bu sevgi, zaferlerle, şampiyonluklarla, kazanılan puanlarla orantılı da değil... Kazanıp mutlu olmak elbette güzel olan ama bir de gerçekler var. Pascal Boniface'ın çok net bir şekilde özetlediği gibi: ''Ne yazık ki fanatik olmak çoğu zaman acıya ya da düş kırıklığına mahkum olmaktır.'' Yani bu dünya o kadar da toz pembe değil ya da bazıları gibi pembe gözlüklerle bakamıyoruz. Klasik olacak ama doğru ''Biz sevinmek için sevmedik.'' Kaybettiğinde sadece kaybetmiş mi oluyorsun, ''kaybettik'' deyip geçebiliyor musun yani? İçinde birşeyler sızlamıyor mu, üzülmüyor musun, suratın asılmıyor mu, keyfin kaçmıyor mu, hiçbir şey olmamış gibi mi davranıyorsun? Bunların hiçbiri olmuyorsa nasıl bir bağlılıktan söz edebiliriz ki, ya da nasıl bir sevgidir ki bu, ne kadar inandırıcı olabilir ki...

Sevgimiz azalmaz, bitmez ama elbet haddimizi aştığımız dönemler de olur. Zaman olur kızarır, bağırırız, çağırırız, küseriz, kırılırız, küfrederiz.... Aslında bunların hepsini içimizdeki bağlılıktan, sevgiden yaptığımızı anlayamaz herkes. Belki de ''bunlar da taraftar mı'' derler arkamızdan... Aslında bu, ''o'' durumu kendimize, takımımıza, Galatasarayımıza yakıştıramadığımızdan ortaya çıkar ve asla aslolan hisleri değiştirmeye yetmez... Hem kaybedilen bir maçtan sonra ufacık bir üzüntü hissetmeden televizonunu kapayan, stattan ayrılan, ve hatta stada yılda bir kere bile gelmeyen biri bunları söylemekte nasıl hak bulur kendinde?


Evet, kimileri bizi sığ, basit, kültürsüz insanlar olarak adlandırır. Hatta ''holigan'' yakıştırması bile yapan vardır. Ki ''holiganizm'' ile ''fanatizm'' arasındaki basit farkı bilmeyecek kadar bilgilidir bu insanlar! Bize ne derlerse desinler, bizim için tek gerçek var, o da ''Galatasaray''... İmparatorun dediği gibi ''Aslolan Galatasaray'dır.'' Bunu bilip, bunla yaşamaktır güzel olan...