Real Madrid Resort Island



Real Madrid yine yapmış yapacağını. ''Real Madrid Resort Island'' projesi bugün Santiago Bernabeu'da Jose Mourinho, Iker Casillas, Sergio Ramos, Karim Benzema, Zidane gibi önemli isimlerin de katılımıyla yapılan törende tanıtıldı. Birleşik Arap Emirlikleri'nde 2015'te bitmesi planlanan proje lüks otelleri, villaları, turistik parkları, 10 bin kişilik deniz manzaralı stadyumuyla oldukça ihtişamlı görünüyor.


Hala Madrid...

Özhan Canaydın 23 Ocak 1943 - ∞

23 Ocak 1943 - 22 Mart 2010

Saygıyla ve özlemle anıyoruz....

Melo ve tartışılan(!) bonservisi

Geldiği günden beri takıma katkısını tartışmanın gerek olmadığı, hepimizin sevdiği bir isim Felipe Melo. Sahadaki bence etkili oyununu istatistiklere de yansıtmayı başarıyor. Fatih Terim’in de onu ileriye çıkmada zaman zaman özgür bırakması ve yanındaki partneri Selçuk’la çok iyi anlaşmasının da etkisi tabi ki bu başarıda önemli rol oynuyor. Bunu zaten maçları izlediğimizde de görüyoruz. Yine de kimilerinin kafasındaki soru işaretleri azalmıyor Felipe Melo konusunda. Bu soru işaretlerinin de en büyük nedeni kiralık olması ve satın alma hakkının yüksek bir bedel olması. Bu satın almak hakkı bedeli 13 milyon Euro... 13 milyon Euro küçümsenecek bir rakam değil tabi ki. Ama hem çok büyük beklentiler içinde olup, hem çok büyük güçteki rakiplere karşı mücadele verip, hem de bunu para harcamadan yapmanın da kolay olmadığı kesin. Şampiyonlar Ligi’nde, Avrupa Ligi’nde kupalar kazanmaktan söz eden insanların 13 milyon Euro Melo’ya değer mi demeleri açıkçası bana biraz saçma geliyor. Bunu söylemek için transfer piyasasından bir haber olmak gerekir. Bu şampiyonlarda zaferler kazanan, yarı finallere çıkan takımların harcadıkları paralara bakmak, oyunculara ödedikleri ücretleri göz önünde bulundurmak gerekir. Tabi bir Chelsea, bir Real Madrid gibi harcama yapmamız mümkün değil ama yine de sorduklarında Benfica’dan neyimiz eksik diyorsak, o zaman onların da neler yaptığını bilmek gerektiğini düşünüyorum. Bu tip kariyerli ve önemli isimlerin Türkiye’ye gelişleri için doğal olarak Premier Lig’deki ya da La Liga’daki büyük takımlardan daha fazla ücret ödememiz gerçeği de var.

Gelelim asıl olaya. Melo ve dengi, o potansiyeldeki isimlerin veya Melo performansı gösteren isimlerin transfer piyasasındaki ederlerine. Sadece istatistiklere bakmıyoruz tabi Melo’yu kıyaslarken. Sonuçta bir sezondur hepimizin izlediği bir isim ve hepimiz onun kapasitesi, yaptıkları hakkında bir fikre sahibiz...

İlk örneklere son birkaç yılı ve 4 büyükleri baz alarak ülkemizden bakalım...


Öncelikle Galatasarayımız’dan başlayalım. Biz vakti zamanında Abdul Kader Keita, Elano, Misimovic, Baros gibi isimler için de 8 milyon Euro’ya kadar bonservis bedelleri ödedik. Bu kez 2007/2008 sezonunda La Liga’da 33, 09/10 sezonunda Serie A’da 29, 10/11 sezonunda yine Serie A’da 29 maçta görev alan bir isim alınmak isteniyor ki, bu sezonki istatistikleri ve sahadaki oyunu bonservis ücretinin de yüksek olmasını normal kılıyor.
Fenerbahçe’ye baktığımızda, Brezilya dışında futbol oynamayan ve milli takım forması giymemiş Cristian için 7 milyon Euro ödeyebiliyor. Yine Mehmet Topuz için 9 milyon Euro, 30 yaşındaki Niang için 8 milyon Euro ödeniyor.

Türkiye’den giden veya gitme potansiyeli olan oyunculara bakarak değerlendirelim. Fenerbahçe 2011-2012 sezonu başında Andre Santos’u Arsenal’e 7 milyon Euro karşılığında sattı. Beşiktaş ise bu sezon çok da beğendiğim ve başarılı bir performans sergileyen Fernandes’i satma yoluna gidebilir. Bu oyuncu sadece 3 - 4 milyon Euro’ya takımdan ayrılsa Beşiktaş yazarları, taraftarları bu kadar düşük bir ücrete satıldı diye isyan etmeyecek mi. Ya da aynı şekilde Santos 2-3 milyon Euro’ya gitse Fenerbahçeliler normal mi diyecekti bu bedele. Tabii ki hayır. O zaman dışarı kaliteli oyuncu gönderirken ucuz olunca nasıl normal karşılamıyorsak, Melo gibi bir ismin de 4 - 5 milyon Euro’ya gelmesini beklememeliyiz.

Bir de yurt dışı örneklerine bakalım. Hani çok syan ediyoruz ya bizim şundan neyimiz eksik bundan neyimiz eksik diye... Uç örnekleri vermek pek doğru olmayacak. Bir Chelsea ya da Real Madrid’le yarışamayacağımız çok açık. Onun için bir alt seviyeden ama Avrupa’da isim yapan büyüklere bakalım. Hani bu takım bu adamı nereden bulmuş, biz niye bulamıyoruz dediklerimize...


Portekiz futbolundaki en büyük güçlerden Benfica 2010/2011 sezonunda 24 yaşında Roberto Jiménez’e (kaleci) 8.5 milyon Euro, yine Portekiz’den Lizbon bu sezon Brezilya’dan 26 yaşında orta saha Elias için 9 milyon Euro ödüyor.

Hollanda’dan Twente 27 yaşındaki Avusturyalı golcü Janko için 7.5 milyon Euro, Trabzon önünde çok üstün olan PSV Utrecht’ten Dries Mertens için 9 milyon Euro, Groningen’den Matavz için 7 milyon Euro ödüyor.

Örnekleri alttan tutmaya çalıştım ki bu örnekler kat kat arttırılabilir. Ki şundan da eminim yukarıda yazan 5 isim için 4 büyüklerden biri bu bedelleri ödese, birileri çıkıp bizim sokağa atacak paramız yok, bu oyunculara bu kadar para verilir mi, bu paralara kimler getirilir edebiyatlarına başlayacaktır...


Aslında yazı tahmin ettiğimden uzun sürdü ama o kadar can sıkan ve o kadar gereksiz şekilde yorumlanan bir konu oldu ki Melo ve bonservis bedeli, en azından konuşmadan önce biraz fikir sahibi olmanın daha iyi olduğunu düşündüğüm için paylaşmak istedim ben de. Hani kötü bir sezon geçirse, oynadığı maçları izlemesek, belki denir ama ne bekliyorlar gelmeden önceki son 3 sezonunda La Liga ve Serie A’da 29 maçın altına düşmemiş, bu sezon da şu ana kadarki oynadığı 28 lig maçında 9 gollük bir performansa sahip, 22 kere Brezilya milli takım forması giymiş bir ismi Juventus’tan 4-5 milyon Euro’ya almayı falan mı düşünüyor insanlar, çok merak ediyorum... Varsa öyle bir isim en azından biz de bilelim.... Ya da bir şeyler söylemeden önce bir bakalım bu işler nasıl oluyormuş...

Şampiyonluk şarkısı düşmesin dillerden

Sezonun en güzel 10 golü seçilse içinde yer alması muhtemel 2 gol yiyerek başladık ki aslında pek de şaşırmadım buna. Artık bu sahada oynadığımızda normal şekilde geriye düşmediğimiz için bunu da normal karşılamak lazım. Sahadaki Galatasarayımız da bunu normal karşıladı. Bu sezon boyunca yaptığımız en iyi şey olan kontrollü pas oyununu, sisteme sadık kalıp, paniklemeden 2-0 geride olmamıza rağmen sahaya yansıttık. Bu da 20-25 dakikadan sonra oyunun normale dönmesine neden odu. Kadıköy’de 2-0 gerideyken bu kadar sakin kalıp, rakibi baskı altında tutmak, pozisyona girmek sezon boyunca yapılan çalışmaların meyvası olsa gerek. Elmander’in golü birşeylerin habercisiydi aslında. Devreye 2-1 gitmenin morali ikinci yarıya da direk yansıdı. Rakibin geri çekilmesi, Galatasarayımızın fiziki üstünlüğünü son yarım saat ile daha çok hissettirmesi, girilen pozisyonlar golün habercisiydi. Gol de geç de olsa geldi. 2-2 olduğunda da karakterli oyunumuzu sürdürmemiz bence gecenin en olumlu yanlarından. Beraberlik golünden sonra geriye çekilmemek, gol için yine baskı yapmaya devam etmek, bu takımın buralara nasıl geldiğinin de bir göstergesi aslında.
Son olarak, aslında biraz daha son vuruşlarda doğru tercihler yapabilsek, Kadıköy’den 2-0 geriye düşmemize rağmen çok farklı bir skorla ayrılabilirdik. Yine de korunan 9 puanın önemi büyük. Herşeyden önemlisi de sahada oynayan Galatasarayımız, bu gece kaybetseydi bile, bu futbolla her zaman için uzun yarışta kazanacaktır.
Ve Türk futbolunu kurtarma yalanı altında Play-Off denen saçmalığı dayatmasalardı bugün herkes şampiyonluk yazıları yazacaktı... Bunu da unutmayalım.