Fin diyarındaki Vikingler...



İsveç ile Finlandiya arasında kalan Botni Körfezi'nin girişinde küçücük adacıklar; İsveç ile Finlandiya'yı karşı karşıya getiren, Ruslar ile İsveçliler'in uğruna savaştığı, nüfusu 40 bini bile bulmayan. Ve adaların merkezi ya da başkenti olan Mariehamn. Hikayenin başrolündeki takımımız da IFK Mariehamn...

Onlar için Finlandiya Veikkausliiga'da mücadele eden İsveçliler demek yanlış olmayacaktır. İsveç kıyılarına çok daha yakın olan Aland Adaları, Finlandiya'nın özgürlüğünü ilan etmesinin ardından, Alandlılar İsveç'e bağlanmak isteseler de Finliler buna izin vermedi ancak adaya kendi özerklik hakkını tanıdı. Kısa bir diplomasinin ardından, Finlandiya'nın egemenliğini tanıma şartıyla Alandlılar kendi özerkliklerini almayı başardılar.

Adanın ana yerleşim merkesi ve başkenti Mariehamn IFK'yı da özel yapan durum burada başlıyor. Finlandiya sınırları içerisinde İsveççe'nin resmi dil olarak kabul edildiği tek yer olan Aland Adaları'nın futbol takımı bir nevi İsveç'in Finlandiya'daki temsilciliğini de üstlenmiş durumda...

1930'da başlayan futbol tarihi, 1945 yılında Mariehamn'ın Finlandiya liglerine kabulüyle devam etti. Finlandiya egemenliğini kabul ettiklerinden İsveç liglerine alınamayan Mariehamn, 2005 yılından bu yana Finlandiya'nın en üst ligi olan Veikkausliiga'da mücadele ediyor. Kendini İsveçli gibi hissedenlerin adasını temsil eden Mariehamn'ın Finlandiya'da en fazla İsveçli oyuncuların oynadığı takım özelliği de buradan geliyor.

Halkının yüzde 90'ını İsveççe konuştuğu Aland Adaları takımı olan Mariehamn'ın logosu da tıpkı bulunduğu adanın bayrağında olduğu gibi İsveç esintileri taşıyor. Kulübün güzel ve ilginç bir diğer özelliği de Avrupa'da profesyonel takımlar içerisinde en uzun süredir aynı teknik direktörle çalışan birkaç takımdan biri olması. Pekka Lyyski 2003 yılından bu yana takımın başında...

Sneijder & Drogba

Her sene Şampiyonlar Ligi’nde niye bir takımımız çeyrek final oynamıyor, bize niye dünya starları gelmez deriz, gelene yaşlı pahalı deriz, bunları derken Euroları TL’ye çevirip rakamları büyütürüz, Zaha’nın Manchester United’a toplam maliyetinin TL’ye çevirince 60 milyon TL’yi bulduğunu, Tottenham’ın Holtby için yıllık neredeyse 5 milyon euro ödeyeceğini bilmeyiz, kimlere neler ödendiğinden haberdar olmayız, ama konuşuruz da konuşuruz……


He bir de aman Burak’ı küstürmeyelim, Umut’u üzmeyelim olayı var… Bu takımda Elmander küsmeden, poz yapmadan yedek kalıyorsa herkes yedek kalabilir demektir. Yedek kalmayacak performansı kim gösterirse o oynar, o gün hoca neyi nasıl düşünüyorsa o oynar. Bugün nasıl Dzeko 11 maçta, Alexis Sánchez 8 maçta, Robinho 7 maçta, Pazzini 9 maçta, Karim Benzema 8 maçta küsmeden oyuna sonradan girebiliyorsa Umut da girer, Burak da girer…

Şöyle de bir not verim… Galatasaray’daki 12 yabancı oyuncudan Dany ve Amrabat dışındakilerin tümü en az 1 Dünya Kupası’nda oynadı, 2 tanesinin kariyerinde UEFA Kupası şampiyonluğu, 3 tanesinin kariyerinde Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu bulunuyor…

Marifet uçmak değil, hakkını verebilmek...


Galatasaray 2 - 1 Beşiktaş

İkinci yarı bizim için hem skor hem oyun olarak kötü başlamıştı. Kasımpaşa önünde çok pasif, gol pozisyonu üretemeyen ve isteksiz bir Galatasaray izledik…

Neyse ki Beşiktaş derbisinde durum çok daha farklıydı. Bu sezon böyle maçları çok oynadık aslında. Futbolcu her maça aynı ciddiyetle çıkmaya çalışsa da ister istemez bazı maçların havası farklı oluyor. Karabük maçından sonra gelen Manchester United galibiyeti, Gaziantep beraberliğinden sonra Braga’da deplasman zaferi, 1461 Trabzon yenilgisinin ardından Fenerbahçe galibiyeti ve son olarak da Kasımpaşa yenilgisinin ardından gelen Beşiktaş galibiyeti…

Daha iyi daha istekli daha ne yaptığını bilen bir Galatasaray vardı ve 10 kişi kalmasına rağmen fizik direncini kaybetmeyerek kazanmasını bildik…

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

Melo’nun kırmızısı ve bizi bekleyenler
Tolga Özkalfa bu tip maçları yönetebilecek bir hakem olmadığını bir kez daha kanıtladı. Maçın genelinde bu kadar tutarsız olmak büyük başarı.

Melo’nun kırmızısı (ki teşebbüs diyerek atılması bence de doğru verilmiş bir karar olabilir), Necip’e aynı pozisyonda çıkmayan kart, Melo atıldıktan sonra bizim lehimize maçı yönetmesi, 16 faul yapmış Beşiktaş’ın ilk kartı 73’te görmesi… Bu liste uzar ama bu kadarı bile hakemin vasatlığını göstermeye yeter…

Ve bir de Melo olayımız var artık. Kırmızı çıktı ve ceza kesin. Bakalım nasıl bir gerekçe ile ne kadarlık bir ceza gelecek? Asıl önemli olan bu…

Ben Meireles olayında davranıldığı gibi tutarsız davranıp sadece 2 maç ceza verebileceklerini düşünüyorum. Meireles olayından sonra Türkiye’de artık hakemin raporuna bile inanılmadığı ortaya çıktı ki o olayda muhatap direk hakemdi. Burada hakem sadece dışarıdan gördüğü bir olayı yazıyor raporuna. Yani Meireles olayında bizzat hakem kendisine tükürüldüğünü rapor ederken, Melo için hakemin raporu ‘’Melo rakibine tükürdü’’ şeklinde olacak. Ve Meireles olayını ağızdan çıkan sıvı diye millete anlatan kurullar, aynı olayda nasıl karar verecek birkaç gün bekleyip göreceğiz...

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::


Kasadan çıkan para herkesi gerdi

‘’Futbolunun son baharında Türkiye’ye para için geliyor, Avrupa’da tutunamadı onun için Türkiye’yi seçti, bize dünya çapında kaliteli oyuncu gelmez…..’’

Ne zaman Avrupa’dan yüksek paralarla birileri Türkiye’ye transfer olsa çıkan ilk sözler bunlar… Bu lafları Sneijder’de en azından insanların söylemeye yüzü olmadı neyse ki.

Kariyeri, kalitesi hakkında şu yazdığım cümle bile ziyan. Burada da konuşulan mevzu şu oldu; ‘’bu kadar paraya değer mi, bu para nereden geliyor, yabancı oyuncuya bu kadar para verilir mi?’’

Hem iyi, kaliteli, yaşlanmamış istiyoruz alınca da bu kadar para eder mi? Eminim, Sneijder Galatasray’a gelmemiş olsa Türkiye’de onu dünyanın en iyi orta 15 – 20 orta saha oyuncusu arasında saymayacak insan sayısı çok az çıkardı. Şimdi de alacağı paraya takmışız. Ortalama 30 maç oynarsa bize 3.5 yıllık toplam maliyeti 25 milyon euro. TL’ye çevirip sayıyı büyük göstermek boş gevezelikten başka bir şey değil. Sayıyı büyük göstermek istiyorsak şöyle bir kıyas yaparak düşünün derim, Man Utd, Zaha için yaklaşık 50-55 milyon TL gibi bir maliyete katlanıyor.

Bir örnek daha verelim de herkes rahatlasın. Zokora’nın Trabzonpor’a ortalama 30 maçtan maliyeti 4 sene için 12 milyon euro. Sneijder’i Zokora’nın 2 katına mal etmek çok geliyorsa dünya futbolundan haberiniz yok demektir, ona da yapacak bir şey yok…

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

Elmander yedek kalıyorsa, herkes kalabilir...

Her oyuncu yedek kalabilir, her oyuncu satılabilir. Bunu aslında kavramak zor değil. Yani Drogba gelirse o da yedek kalabilir, Burak da Umut da Elmander de…

Bunu sorun olarak ortaya atmak bile saçma. Bugün Rooney, Torres, Van Persie, Aguero, Dzeko gibi dünya yıldızları yedek kalıyor küsmüyor da bizimkiler mi küsüyor bir tek. Kim iyiyse o oynar, kimin oynaması Galatasaray’ın menfaatlerine uyuyorsa o oynar. Bugün en çok oynamayı hak eden adam Elmander’in yedek kalması sorun olmuyor da Burak ve Umut’un mu kalması sorun oluyor?

Bir de Burak’ın satılıp, satılmama olayı var. Lig bitmeden böyle bir şey olmasını beklemiyorum ama olursa da makul bonservis bedeli alındıktan sonra neden olmasın… Burak’a 15 milyon euro veren kulüpler varsa, bence düşünmenin anlamı yok. Burak’ı bu bonservis bedelinden daha yüksek bir ücrete satabilmek için onun ve Galatasaray’ın önümüzdeki 2 sezon boyunca aynı performansı göstermeleri gerek. Yani Burak ligde 20 golleri bulacak, Avrupa’da da bir aksilik yaşamazsak 29 yaşında belki bu ücretin üstüne alıcı buluruz. Gerçekçi olmak lazım… Sneijder’e çok para verildi diyenler nasıl oluyor da Burak’ı 15 milyon’a satmak büyük hatadır diyebiliyor…

2013 Afrika Kupası'ndaki Avrupalılar

2013 Afrika Uluslar Kupası bugün Güney Afrika'da start alıyor. Avrupa'nın birçok kulübü de bu turnuvaya oyuncularını göndermek durumunda kaldı.

Avrupa'da futbol oynayan oyuncusu bulunmayan tek takım Etiyopya iken, Afrika Uluslar Kupası'na en çok oyuncu veren ülke malum Fransa. Ülkemizden de 10 oyuncu - (Amrabat, Eboue, Djalma, Akaminko, Mabiala, LuaLua, Bamba, Zokora, Ben Yahia, Yobo) turnuvada mücadele edecek.

Kaleci böyle çalıştırılır...



Deportivo La Coruna'dan başarılı ve oldukça yaratıcı bir kaleci antrenmanı...

Avrupa'nın en istikrarlı hocaları...

Avrupa'da en uzun süre bir takımın başında kalan hocaların listesi (Halen faal olarak çalışanların)... Ülkemizden kimsenin olmaması pek de şaşırtıcı değil. Sadece bize özgü bir sorun değil aslında ''istikrar'' ama bizde hiç mi hiç önemsenmiyor. Listede takdir edilecek örnekler var aslında. 

Sir Alex Ferguson 1986 - Manchester United

Listenin en başındaki isim Manchester United’la özdeşleşmiş Alex Ferguson. Bu istikrarı yakalamak kolay olmadı tabi. Bakınca kupalar dolup taşıyor ancak gözden kaçmasın ki ilk 6 yıl şampiyonluk yok. İlk sezon gelen bir 11.’lik, 3 sezonda bir 13.’lük ve ilk şampiyonluk 1992-1993 sezonunda.
Sonrası da malum, durduralamayan zaferlerle dolu geçen yıllar…

12 Premier Lig şampiyonluğu, 5 FA Cup, 4 Lig Kupası, 10 Community Shield, 2 Şampiyonlar Ligi, 1 UEFA Süper Kupa, 1 Intercontinental Kupası, 1 FIFA Kulüpler Dünya Kupası

...................................................................................................

Arsene Wenger 1996 - Arsenal

Sadece 3 kez ligde gelen şampiyonluk ve kaybedilmiş sayısız final. Geçen 16 yıla rağmen Wenger yola devam ediyor.

3 Premier Lig şampiyonluğu, 4 FA Cup, 4 Community Shield

...................................................................................................

Thomas Schaaf 1999 - W.Bremen

Werder Bremen’in önceki hocasını hatırlamak zor. Bremen, Bremen olduğundan beri Thomas Schaaf
vardı.  11 yıl sonra Bremen’e 4. kez Bundesliga zaferi yaşatan çalıştırıcı son yıllarda zorlansa da Bremen onu bırakmıyor.

3 Almanya Kupası, 1 Bundesliga şampiyonluğu, 1 Almanya Lig Kupası

...................................................................................................



Kurban Berdyev 2001 - R.Kazan

R.Kazan’ı bugünkü haline getiren isim kuşkusuz Berdyev. Elinde tesbihi ile bildiğimiz çalıştırıcı R.Kazan’ı Rusya 1. Ligi’nden alıp,Premier Lig’de şampiyonluğa kadar taşıdı.

1 Rusya 1. Lig şampiyonluğu, 1 Rusya Premier Lig şampiyonluğu, 1 Rusya Kupası, 2 Rusya Süper Kupası

...................................................................................................

David Moyes 2002 - Everton

Alex Ferguson’dan sonra Ada’nın en istikrarlı hocası. Kupalarla dolu bir kulüp yaratmasa da takdiri hak ediyorlar.
2009 FA Cup 2.’liği, 3 kez Yılın menajeri ödülü

...................................................................................................



Christian Gourcuff 2003 - Lorient

200 bin nüfuslu küçük şehrin, mütevazi takımı. 2. Ligden sonra son yılları sıkıntılı da geçse 5 sezondur Fransa 1. Ligi’nde mücadele ediyorlar.
2006 Fransa 2. Lig şampiyonluğu, 2009-2010 Fransa 1. Ligi’nde 7.'lik

...................................................................................................


Pekka Lyyski 2003 - Mariehamn

Takımı çalıştırmaya başladığı ilk sezonda Finlandiya 3. Ligi’nden (Kakkonen) play-off sonrası 2. Lig’e (Ykkönen) çıkardı.
2004 yılında 2. Ligden (Ykkönen) 1. Lig’e (Veikkausliiga) çıkardı.
Mariehamn son 8 sezondur Veikkausliiga’da yer alıyor.

...................................................................................................


Nanne Bergstrand 2003 - Kalmar

Kalmar’a Allsvenskan’daki tek şampiyonluğu yaşatan, Elm kardeşleri ve Ari’yi Avrupa futboluna tanıtan Nanne Bergstrand İsveç 1. Ligi’ndeki en eski hocalardan.

2007 İsveç Kupası, 2008 İsveç 1. Ligi (Allsvenskan) şampiyonluğu, 2009 İsveç Süper Kupası

...................................................................................................



Franz Lederer 2004 - Mattersburg

Avusturya 1. Ligi’nde 8 sezondur mücadele eden mütevazi bir takım yarattı Lederer. Sıkça düşme korkusu yaşasalar da bugüne kadar hep atlatmayı başardılar. Hatta bu sıkıntılı günlerde 2 kez de UEFA Kupası’na katılmayı başardılar.

2006-2007 ve 2007-2008 sezonlarında UEFA Kupası’na katılım, 2006-2007 Ligde 3.’lük

...................................................................................................


Mircea Lucescu 2004 - S.Donetsk

Lucescu’yu fazla anlatmaya gerek yok. Ukrayna’da tutulmaz bir takım yarattı. İmkanları da çok iyi olunca zaferlerini Avrupa’ya da taşıdı.
6 Ukrayna 1. Lig şampiyonluğu, 4 Ukrayna Kupası, 4 Ukrayna Süper Kupası, 1 UEFA Kupası

...................................................................................................


József Garami 2004 - MTK Budapeşte

Garami, Macar futbolunda eski hakimiyetleri olmasa da 2004’ten bu yana MTK’nın başında bulunuyor.
1 Macaristan 1. Ligi şampiyonluğu, 1 Macaristan Süper Kupası

...................................................................................................


John Leonard Still 2004 - Dagenham

Mütevazi Londra takımı Dagenham ve 2004’ten bu yana takımın başında bulunan Still. 1992 yılında kurulan bir kulüp için çok iyi yerdeler. Still’in de bunda katkısı büyük. Büyük sıçramayı onunla yaptılar ve yollarına da onunla devam ediyorlar.

2006-2007 İngiltere Konferans Ligi şampiyonluğu
2009-2010 İngiltere 2. Lig play-off şampiyonlu olarak İngiltere 1. Ligi’ne yükseldiler. 2010-2011 yılında 1. Lig’de 21. oldular ve yeniden 2. Lig’e düştüler.

...................................................................................................

Claudio Foscarini 2005 - Cittadella

2007-2008 sezonunda play-off’lar sonrası Serie B’ye yükseldiler.
2009-2010 sezonunda Serie B’de 6.lık

...................................................................................................



Miron Markevich 2005 - M.Kharkiv

6 sezon Ukrayna 1.Ligi'nde 3. olma başarısı

...................................................................................................

Per Olsson 2005 - Gefle


2006 İsveç Kupası 2.liği
2006-2007 ve 2010-2011 sezonlarında UEFA Avrupa Ligi ön eleme oynama başarısı

...................................................................................................





Mika Lehkosuo 2005 - Honka

Oyuncu olarak HJK Helsinki efsanesi olan isimlerden Lehkosuo, HJK Helsinki genç takımından sonra, Honka’ya geldi ve Honka’nın müzesindeki tüm kupaları getiren isim olmayı başardı.

2005 yılında Finlandiya 2. Ligi (Ykkönen) şampiyonluğu, 2008 ve 2009 yıllarında Finlandiya 1. Ligi’nde (Veikkausliiga) 2.lik, 2012 Finlandiya Kupası, 2010 ve 2011 Finlandiya Lig Kupası

...................................................................................................



Tony Pulis 2006 - Stoke City

Farklı dönemlerde geçirilen 2 Stoke City macerası. Sonuncusunda Championship’ten yeniden Premier Lig’e yükseliş hikayesi ve bir de FA Cup zaferi var.

2007-2008 Championship’te play-off’lar sonrası Premier Lig’e yükseldi.
2010-2011 FA Cup şampiyonluğu

...................................................................................................

Asle Andersen 2006 - Sandnes

2007’de Norveç 1. Ligi’ne (Adeccoligaen) yükseldi. 2008’de yeniden 2. Lige düşen takım 2011’de bir kez daha Norveç 1. Ligi’ne yükseldi.


*** Liste İngiltere Premier Ligi, Championship, İngiltere 1. Ligi, İngiltere 2. Ligi, Almanya Bundesliga 1 ve 2, Fransa 1. Ligi ve 2. Ligi, Belçika 1. ve 2. Ligi, Hollanda 1. ve 2. Ligi, İspanya La Liga, İtalya Serie A ve Serie B, Macaristan Super Ligi, Yunanistan Super Ligi, Rusya Premier Ligi, Türkiye Süper Ligi, Bulgaristan 1. Ligi, Çek 1. Ligi, Avusturya Bundesliga 1, İsviçre 1. Ligi, İskoçya Premier Ligi, Norveç 1. Ligi, İsveç 1.Ligi, Finlandiya 1. Ligi, Portekiz 1. Ligi, Danimarka 1. Ligi, Romanya 1. Ligi, Hırvatistan 1. Ligi, Isrbistan 1. Ligi, Polonya 1. Ligi'ne göre hazırlanmıştır...

Yaşam boyu futboldan men...

2 Haziran 2007 tarihinde ''2008 Avrupa Şampiyonası'' grup eleme maçlarında Norveç'in Malta'yı 4-0 yendiği karşılaşmada şike yaptığı gerekçesiyle Maltalı orta saha oyuncusu Kevin Sammut'a UEFA Disiplin Komitesi Ağustos 2012'de 10 yıl futbol sahalarından men cezası vermişti. Aynı karşılaşmada adı geçen diğer isimlere ise yeterli delil olmadığından bir ceza verilmemişti.

Kevin Sammut ve Malta Futbol Federasyonu aksi görüş bildirse de UEFA'nın tutumu bu konuda değişmedi. Değişmediği gibi örnek teşkil etmesi açısından UEFA cezayı daha da ağırlaştırdı. 

Karşılaşma sonucunu manipüle etme nedeniyle UEFA'nın Kevin Sammut hakkındaki yeni kararı ''yaşam boyu futbol faaliyetlerinden men'' oldu. Diğer adı geçen oyuncular Kenneth Scicluna ve Stephen Wellman için yeni bir karar açıklanmadı. Sammut veya Malta Futbol Federasyonu'nun Spor Tahkim Mahkemesi'ne 10 gün içinde itiraz hakkı bulunuyor.

İstikrar abidesi, bkz: David Moyes...

  
 Aslında Merseyside'ın ve Liverpool'un öz evledı ancak büyük bir kesime göre hiçbir zaman ailenin gözdesi olmayı başaramamış bir takım... Her zaman küçük kardeşin gölgesinde. Liverpool hep daha iyidir, hep daha iyi transferler yapar ve en iyi başarıları onlar kazanır. Öyle de olmuştur aslında. Everton her zaman için geri plandadır. Daha az kupaları, daha az yerel ve uluslararası başarıları ve kesinlikle daha az paraları var. 

Ancak son yıllarda rakiplerinden çok daha üstün oldukları bir alan var artık, o da teknik patronları, David Moyes... Liverpool son 10 senede 5. hocasıyla yola devam ederken Everton'ın başında bu sürede hep David Moyes vardı...  

Ailenin geri planda kalan çocuğunu son 10 senede en üst düzey ligde başarıyla idare eden Moyes aslında istikrar kelimesinin direk karşılığı olabilir. 

14 senelik antrenörlük kariyerinde Everton 2. takımı. 35 yaşında göreve geldiği Preston North End ligde 27 maçta sadece 32 puan toplayabilmiş, düşmeme mücadelesi veriyordu. Onun göreve gelişiyle kalan 19 maçta 27 puan topladılar ve ligde kalmayı başardılar. 


Böylece Moyes ilk hocalık deneyiminde başarıya ulaşmış sayılırdı ancak bu daha başlangıçtı. İkinci sezonda Preston zirveye göz kırptı, ligi 5. sırada tamamladı ancak Play-Off'larda üst lige çıkmayı başaramadılar. Yeni sezon, istikrarlı hocanın istikrarlı kadrosuyla çok daha farklı oldu ve bu kez lider olarak üst lige yükseldi Preston. 1. Lig'de de başarılı bir sezon geçiren Moyes ve Preston, yine Play-Off'lara kalma başarısını gösterdi ancak bu kez üst lige çıkamadılar. Aslında Play-Off'larda elenmek Moyes için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştu.

Walter Smith'in görevine son veren Everton, gözlerini Preston'daki başarısıyla dikkatleri üzerine çeken Moyes'e çevirmişti. Kulübün şuanda olduğu gibi o dönemki patronu Bill Kenwright'ın bizzat devreye girmesi ve Preston başkanı Derek Shaw'un da onayıyla Moyes'le görüşmeler başlandı... Ve sonuç olarak 14 Mart 2002'de Moyes Everton'ın yeni patronu oldu.

İmkanların da çok iyi olmaması nedeniyle o dönem Everton'daki ilk hedef ligde kalmaktı ve kalan 9 haftada işler pek de kolay olacağa benzemiyordu. Herşeye rağmen Moyes'in ekibi topladığı 13 puanla ligde kalmayı başardı. Kariyeri zor şartlarda başlamıştı ve o bu şartlara alışık bir hocaydı. Everton'daki ilk yıllarında da bu zorlukları yaşadı. 

Richard Wright ve Yobo ile kadroyu güçlendirdi ve kendisinin kurduğu kadroyla ilk yılını geçirdiği Everton ile ligi 7. sırada tamamlayarak çok önemli bir işe imza attı. Önemli bir başarıydı çünkü Everton son 6 yıldır 13. sıranın üzerinde ligi tamamlayamamıştı. Bu başarıya ulaşırken de, o dönem henüz 17 yaşında olan Rooney gibi bir isme şans vererek her hocanın cesaret edemeyeceği bir iş yapmıştı. Şimdi iyi ki bu cesareti göstermiş diyoruz...

Moyes ve Everton - büyük başarının altında ezilmek de diyebiliriz, baskıyı kaldıramama da diyebiliriz, adı her neyse - bir yıl sonra ligde kalmayı zor da olsa başarabildi. Ancak Maviler ondan yine vazgeçmedi ve belki de şuanki duruma gelmelerinde en önemli virajdı o sene.

Devam eden yıllarda Everton daha istikrarlı bir şekilde yoluna devam etti. Artık Avrupa kupaları için mücadele eder bir duruma gelmişlerdi. Şampiyonlar Ligi'nde 4. tura, UEFA Kupası'nda 2. tura yükselme başarıları elde edildi. Takip eden yıllarda 2009'da FA Cup finali ve Chelsea'ye kaybedilen bir kupa. Ayrıca Everton, Moyes'in göreve gelmesinin ardından Premier Lig'de Manchester United, Chelsea, Arsenal, Liverpool ve Tottenham'dan sonra en fazla toplayan takım oldu.  

Gelinen noktada artık herkesin kabul ettiği bir gerçek var, o da, David Moyes ve onun yarattığı Everton. Belki gözde çocuk kadar kupaları ve paraları yok ancak bu ikili en az Liverpool kadar saygıyı hak ediyor.

Moyes kulübü sadece sportif başarıya da taşımadı. Genç isimleri dünya futboluna kazandırdığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Henüz 17 yaşındayken sahaya sürdüğü Rooney (Man Utd) ve Jack Rodwell (Man City), 20'sinde şans verdiği McFadden (Sunderland), yine 17 yaşında şans verdiği ve halen takımda yer alan Victor Anichebe bu isimlerden en göze çarpanları. Mikel Arteta, Tim Cahill gibi isimleri de unutmamak lazım...

Kulüp ve oyuncularına kazandırdığı başarıların yanı sıra kendi adına da önemli işlere imza attı başarılı çalıştırıcı. Alex Ferguson'la birlikte 3 kez ''Yılın En İyi Menajeri'' ödülünü kazandı ki Ferguson ve Moyes dışında bu ödülü 3 kez alan yok. 9 kez de ''Ayın Menajeri'' ödülünü alma başarısı gösteren Moyes, şuanda Alex Ferguson ve Arsene Wenger ile birlikte İngiltere'de en uzun süre takım çalıştıranlar listesindeki 3. isim. Ferguson Man Utd'la 26, Wenger Arsenal'la 16 yılı geride bırakırken, Moyes Everton'ın başında 10. yılını devirdi.

Aslında nice 10 yılları da devirebileceğine inanıyorum ancak büyük takımlar onun peşini bırakmayacaktır. Alex Ferguson'dan boşalacak koltuğa oturmayı şuanda hak eden isimlerin en başında geliyor David Moyes. Ama nerede olursa olsun kesin olan birşey var ki o da yıllar sonra bile adından başarıyla söz edilecek... 

Bu yazı ağır derecede ''fanatizm'' içerir...

Başka ne haftalar öncesinden heyecanlandırabilir ki bizi ya da başka ne günlerce suratımız asık gezmeye itebilir bizi... Sadece tuttuğumuz takımın oynadığı bir 90 dakika değil elbet... Bunu sadece 90 dakika gibi görüp, öyle yaşamayanlardan olmanın ayrıcalığını bilmek, hissetmek farklıdır. 


Bunu bir hayat gibi yaşamaktır aslında makbul olan. Beş gün sonra oynanacak bir maçı her gece yastığa başımızı koyduğumuzda düşünmeye başladığımızda, içimizdeki birşeyleri kıpırdanmaya başlatandır bu sevginin özeti. Sadece geceleri de değil... Bazen iş yerinde, ofiste, kimi zaman dersin en önemli noktasında, arkadaş sohbetinde, otobüste otururken gördüğün trafik ışıklarında, bazen nice hatılarına ev sahipliği yapmış şimdilerde bomboş olan bir arsada, bazen de sokak tabelalarında yakalar bu his bizi. Alır götürür o anla ilgisi olmayan bir yerlere ve yüzümüzü bir tebessüm kaplar, kimse anlamasa da hepimizin aklından aynı şey geçer. Hatıralarımız, anılarımız, yaşadıklarımız, tepkilerimiz farklı da olsa 'özne'miz aynı, GALATASARAY...

Bunun içindir ki gecenin 3'ünde uykunuzun en bastırdığı anda aynı duyguları paylaşan insanlarla ''Unutulmaz Maçlar''ı açıp izlemek garip gelmez bize. Ya da çoğunda hiçbir sonuca varılmasa da saatlerce transfer edilecek oyuncu için konuşmak sıkmaz bizi. Amaç Galatasarayımız ise kim saatlerini vermekten şikayet edebilir ki...


Bu sevgi, zaferlerle, şampiyonluklarla, kazanılan puanlarla orantılı da değil... Kazanıp mutlu olmak elbette güzel olan ama bir de gerçekler var. Pascal Boniface'ın çok net bir şekilde özetlediği gibi: ''Ne yazık ki fanatik olmak çoğu zaman acıya ya da düş kırıklığına mahkum olmaktır.'' Yani bu dünya o kadar da toz pembe değil ya da bazıları gibi pembe gözlüklerle bakamıyoruz. Klasik olacak ama doğru ''Biz sevinmek için sevmedik.'' Kaybettiğinde sadece kaybetmiş mi oluyorsun, ''kaybettik'' deyip geçebiliyor musun yani? İçinde birşeyler sızlamıyor mu, üzülmüyor musun, suratın asılmıyor mu, keyfin kaçmıyor mu, hiçbir şey olmamış gibi mi davranıyorsun? Bunların hiçbiri olmuyorsa nasıl bir bağlılıktan söz edebiliriz ki, ya da nasıl bir sevgidir ki bu, ne kadar inandırıcı olabilir ki...

Sevgimiz azalmaz, bitmez ama elbet haddimizi aştığımız dönemler de olur. Zaman olur kızarır, bağırırız, çağırırız, küseriz, kırılırız, küfrederiz.... Aslında bunların hepsini içimizdeki bağlılıktan, sevgiden yaptığımızı anlayamaz herkes. Belki de ''bunlar da taraftar mı'' derler arkamızdan... Aslında bu, ''o'' durumu kendimize, takımımıza, Galatasarayımıza yakıştıramadığımızdan ortaya çıkar ve asla aslolan hisleri değiştirmeye yetmez... Hem kaybedilen bir maçtan sonra ufacık bir üzüntü hissetmeden televizonunu kapayan, stattan ayrılan, ve hatta stada yılda bir kere bile gelmeyen biri bunları söylemekte nasıl hak bulur kendinde?


Evet, kimileri bizi sığ, basit, kültürsüz insanlar olarak adlandırır. Hatta ''holigan'' yakıştırması bile yapan vardır. Ki ''holiganizm'' ile ''fanatizm'' arasındaki basit farkı bilmeyecek kadar bilgilidir bu insanlar! Bize ne derlerse desinler, bizim için tek gerçek var, o da ''Galatasaray''... İmparatorun dediği gibi ''Aslolan Galatasaray'dır.'' Bunu bilip, bunla yaşamaktır güzel olan...

Futbol kitaplarından alıntılar...

''Ne yazık ki fanatik olmak çoğu zaman acıya ya da düş kırıklığına mahkum olmaktır.''

''Bir şampanya şişesinin ağzı nasıl kapatılır bilmiyorsanız, İtalyanlara sorun bunu!''

''Bir oyuncu almanın en kötü zamanı, yaz aylarında büyük bir turnuvada parlak bir performans gösterdiği dönemdir. Bir adamın son dönemdeki performansından aşırı derecede etkilenme eğilimi: Son yaptıkları bundan sonra yapacaklarıyla aynı değildir, ifadesine uymaktadır.''

''Gerçekten de dünyanın futboldan kazandığı, futbol endüstrisinin futboldan kazandığından fazladır.''

''1994 yazında bir Haitili, “Hangisi daha önemli: Brezilya’nın kazanması mı, yoksa ABD işgali mi?” diye soran Amerikalı gazeteciye şu cevabı vermişti:“Biz her gün açız. Bir yığın sorunumuz var. Amerikalılar her gün ülkemizi işgal edeceklerini söylüyorlar. Ama Dünya Kupası dört yılda bir düzenleniyor.

 
''İşinizi değiştirebilirsiniz, eşinizi değiştirebilirsiniz ama tuttuğunuz takımı değiştiremezsiniz... Ülkenin diğer bir ucuna taşınabilirsiniz ama takımınıza duyduğunuz bağlılığı asla kaybetmezsiniz.''  

''Genel anlamda entellektüeller spor dünyasına, sporculara acımışlardır. Fiziksel çabaları küçümserler genellikle. Peki spor yapmak için ellerini bile kullanmayanlara nasıl saygı duyulabilir? Bunlara göre futbolcular aptaldır, taraftarlar dar kafalılardan ya da alkoliklerden oluşan bir sürüdür. Entellektüellerin spor meraklılarını küçümsemelerinde bedensel zevklerden, fiziksel çabalardan korkma: bu zevkler ve özellile ortaklaşa yaşandığında denetimden çıkabilen tüm tutkular karşısında bir sıkılganlık vardır. Burada gizli bir kıskançlık da yok mudur: Sporcular nasıl onlardan daha ünlü olabilir ve daha fazla kazanabilir?''

''Her kurtarış öncesinde bir şeylerin yanlış gittiği anlamına geliyordu.''

''Cannavaro, mükemmel maçın 0-0 biten maç olduğuna, çünkü hiç hata yapılmadığına inanan İtalyan ekolüne bağlıdır.''

''Onun dehası, rakibin kusurlarını bulup kullanmakta yatıyor. Kendisinin de dediği gibi: 'Sizin Ferrari'niz varsa, benim de küçük bir arabam varsa, yarışta sizi yenmek için tekerinizi patlatmalı ya da benzin deponuza şeker koymalıyım.''' - Jose Mourinho için....

''Zidane kötü bir pas atan futbolcuya asla ters bakışlar atmaz. Sadece adı Zidane olduğu için top kazanma çalışmalarını savsaklamaz. Hatta tam tersine yapar.''

''Kulüpler daha revaçta olan futbol ülkelerinden gelen oyunculara daha fazla para öderler. Amerikalı kaleci Kasey Keller, transfer piyasasında Hollandalı olmanın büyük bir avantaj olduğunu söyle. ''Giovanni van Bronchorst en iyi örnek. Rangers'tan Arsenal'e gitti. Orada başarısız oldu. Peki, sonra nereye gitt? Barcelona'ya ! Bunu yapabilmek için bir Hollandalı olmanız gerek. Bir Amerikalı o durumda doğruca DC United'a geri dönerdi.''

''Futbol asla sadece futbol değildir. Savaşlar çıkmasına ve devrimler yapılmasına neden olur, mafyayı ve diktatörleri adeta büyüler.''

''En iyi sporcular en hızlı zihinsel tepkilere sahip olanlardır ve bu tepkiler uygun bir biçimde eğitilirse daha yüksek kalibreli bir idrak kabiliyeti doğurur.''

''Futbol küreselleşmenin son evresidir. Günümüzde futboldan daha küresel bir olgu yoktur. İmparatorluğu ne sınır tanır ne engel. Dahası, popüler olan, halka mal olmuş tek imparatorluktur...''

'' ''Karşılığı İngiltere'yi yenmek olacaksa Faroe Adaları'na neden yenilmeyelim'' der bir İskoçyalı.''


''Maç 90 dakikalık zaman diliminde, bir ömür boyu hissedilebilecek bütün heyecanı hissettirir: neşe, acı, nefret, sıkıntı, hayranlık, adaletsizlik duygusu...''  

''Sonuç önceden bilinecekse, maçı kimin kazanacağını öğrenmek için karşılıklı oynayan takımların bilançolarına bakmak yeterli olacaksa futbol aynı heyecanı verir mi? Halk her zaman aynı tutkuyla bağlanabillir mi futbola?''

''15 Eylül 2008'de, yatırım bankası Lehman Brothers çöktü. Hemen arkasından da dünya borsası. Yeryüzündeki herhangi bir futbol kulübü, Lehman'ın yanında minicik bir işletme olarak kalır. Eylül 2007'de, bankanın geliri 59 milyar dolar (Man Utd'ın o dönemki gelirinin148 katı) karı ise 6 milyar dolardı (Man Utd'ın karının 50 katı). Borsadaki değeri 34 milyar dolardı. Eğer United'ın hisseleri hala borsada işlem görseydi, muhtemelen Lehman'ın %5'i bile etmezdi. Artık Lehman yok oldu ama Man Utd halen varlığını sürdürüyor.''

''İyi penaltı kullanmanın özü, tahmin edilemezliktir...''

''Nottingham, Glasgow, Dortmund, Birmingham ya da Rotterdam gibi taşra şehirleri Avrupa'nın bir numaralı kupasını kazandılar. Ama Avrupa'nın en büyük yedi metropolü - İstanbul, Paris, Moskova, Londra, St.Petersburg, Berlin ve Atina - kazanamadı.''

''Bugün, her yirmi üç Norveçli kadından birisi, lisanslı bir futbolcudur ki bu da dünyadaki bütün ülkeler içindeki en yüksek orandır.''

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

Alıntı yapılan kitaplar:

Futbol Asla Sadece Futbol Değildir - Simon Kuper

Futbol ve Küreselleşme - Pascal Boniface

Futbol Adamları - Simon Kuper

Futbolun Şifreleri - Simon Kuper, Stefan Szymanski